KAMÇATKA YARIMADASINDA VOLKANİK HAREKETLENME

Uzakdoğu Rusya'nın Kamçatka yarımadasında bulunan Tolbachik volkanının 30 yıl aradan sonra yeniden hareketlendi.

VERT-A-PACK: ARAÇ TAŞIMADA ALIŞILMADIK BIR YÖNTEM

1960'lı yılların başına kadar, Amerikan Otomotiv Endüstrisi, ürettiği otomobilleri demiryollarını kullanarak pazara ulaştırıyordu. O güne kadar her vagona, ikisi altta, ikisi üstte olmak üzere dört araba konuyordu.

SUYUN ALTINDA İNANILMAZ KEŞİF!

İsrail’deki Galilee Gölü’nde gizemli bir taş yapı bulundu. Arkeologlar, taş yapının ne zaman yapıldığını ve ne işe yaradığını araştırmaya başladı.

400 YILLIK İSPANYOL HAZİNESİ NİHAYET GÜNYÜZÜNE ÇIKARILDI

Altın ve gümüş sikkeler ve takılarla beraber yaklaşık 17 ton çeken hamulesi ile berber 400 yıldır deniz dibinde yatan bu kalyon, batıkları çıkarma konusunda uzmanlaşmış Odyssey Marine Exploration firması tarafından 8 yıllık bir hukuki mücadeleden sonra nihayet günışığına çıkarıldı

HOTEL DEL SALTO: TERK EDİLMİŞ BİR DAĞ OTELİ

1990 yılına kadar faaliyetini sürdüren bu ilginç otelin bugün terk edilmiş bir vaziyette bulunmasının sebebi konusunda ise muhtelif rivayetler var.

DÜNYANIN EN YÜKSEK DÖNME DOLABI

Caesars Entertainment Corp. tarafından Las Vegas'ta inşa edilen bu dönme dolap tam 165 m. yüksekliğinde ve Guiness rekorlar kitabına girmeye şimdiden aday.

GERÇEK ÜSTÜ GÖRSEL FİLM EFEKTLERİ NASIL YAPILIYOR?

Sinema endüstrisi, modern teknolojinin nimetlerini en verimli kullanan sektörlerden birisi. Ses ve görüntü sistemlerinde sağlanan ileri teknolojik imkânlar, bugün olağanüstü sahneler yaratmakta ustaca kullanılıyor.

FÜTURİSTİK BİR TASARIM: KAPSÜL TEKNE

Gövdesi tamamen fiberglas malzemeden üretilmiş bulunan 7.5 m. uzunluğundaki yumurta formlu bu tekne, Hamilton su jeti ve 325 beygir gücünde dizel bir Yanmar motorla donatılmış ve 25 knot hıza ulaşabiliyor.

AFRİKA'NIN KANLI AĞACI: PTEROCARPUS ANGOLENSIS

Pterocarpus angolensis ya da Afrika yerel dilindeki adıyla Kiaat ağacı, kesildiğinde veya gövdesi yara aldığında kan rengi bir reçine salgılaması dolayısı ile kanlı ağaç adı ile de anılmakta.

DÜNYANIN EN BÜYÜK DİNOZOR FOSİLİ

Bölgede yaşayan bir çiftçi tarafından tesadüfen bulunan bu fosiller için bölgedeki Egidio Feruglio müzesinde görevli bulunan Palaeontolojist Jose Luis Carballido şöyle diyor: "Bunlar gerçek bir paleantolojik hazine ve sık rastlanan türlerden değil."

Tuesday, December 4, 2012

SAN FRANSISCO'NUN SİMGESİ GOLDEN GATE KÖPRÜSÜ NASIL YAPILDI?

San Fransisco, Amerika Birleşik Devletleri'nin tanınmış şehirlerinden biri. Onu bu kadar tanınır kılan da şüphesiz ki, bu şehirde bulunan "Golden Gate" köprüsü.

San Fransisco şehrinin üzerinde bulunduğu yarımada ile Marin County bölgesi arasında düzenlenen feribot seferlerinin sert hava koşulları nedeni ile sık sık aksaması nedeni ile bu iki yakayı bir köprü ile birleştirmek giderek bir zorunluluk haline geldi. Ancak bölgenin çok rüzgârlı ve derinliğin de fazla olması nedeni ile çok masraflı olacağı düşünülen bu proje, 1929 Dünya Krizi nedeni ile ertelense de, 1933 yılında Joseph Strauss adlı mühendisin projeyi üstlenmesi ile 4 yıl sürecek inşaa dönemi başladı ve proje 1937 yılında tamamlandı. Bittiğinde, dünyanın en uzun asma köprüsü idi. O günün parası ile 27 milyon dolar olarak hesaplanan maliyet, köprü bittiğinde ise 35 milyon doları aşmış bulunuyordu.

Köprü, başlangıçta kırmızı kurşun astar ve yine kurşun bazlı bir son kat boya ile boyanmışsa da, 1960 yılında bu boyalar kazınarak yerine çinko silikat astar ve vinil bazlı son kat bir boya ile yeniden boyanmıştır. 1990 yılından bu yana da akrilik boyalarla korozyona karşı son kat uygulamaları yapılmaktadır.

Friday, November 9, 2012

LENA'NIN TAŞ ORMANI

Bakir Sibirya'nın Yakut bölgesinde yer alan bu bölgede, nefes kesen doğa harikalarını yakından görmenin en iyi yolu, bu bölgeye düzenlenen nehir turları... Bölgede bu amaçla hazırlanmış nehir botları ile unutulmaz bir tur keyfi yaşamak da mümkün. Yükseklikleri yer yer 150 m.ye ulaşan ve Lena nehri kıyısında, 80  Km. boyunca uzanan bu taş sütunlar, Mamut fosilleri dahil daha bir çok fosil çeşidinin bol olduğu bir bölgede yer alıyor. Lena'nın taş ormanları, aynı zamanda 2006 yılında UNESCO'nun "dünya mirası" listesine de kaydedilmiş durumda

Sunday, October 21, 2012

NEREDEYSE HEPSİ ELMAS!

Büyük oranda elmastan oluşan bir gezegen keşfedildi

Astronomlar, çıplak gözle görülebilen bir yıldızın yörüngesinde, büyük oranda elmastan oluşan bir gezegen keşfetti.

Bilim adamları 55 Cancri e adlı bir gezegen keşfetti. Uzmanlar gezegenin elmastan olabileceğini öne sürerken Yale Üniversitesi’nden araştırmacı Nikku Madhusudhan kendi ışığını yayan ilk gezegen olan bu gezegenin yüzeyinin su ve grafit yerine karbon ve elmasla kaplı olduğunu açıkladı. Madhusudhan, gezegengeki kayalık kimyasının dünyada farklı olduğunu, karbon zenginliği ve kimyasal bileşenlerin yoğun olduğunun altını çizdi. Kayalık bir gezegen olan “55 Cancri e”, Yengeç takım yıldızı içerisinde ve güneşe benzer bir yıldızın eksenindeki turunu 18 saat gibi hızlı bir sürede tamamlıyor. Princeton Üniversitesi’nden astronom David Spergel ise kütlesi ve yaşı öğrenildikten sonra gezegenin yapısını netleştirmenin kolaylaşacağını vurguladı.

Saturday, September 29, 2012

İNSANIN HAYATTA KALMA SINIRLARI...

Çoğumuz insanın hangi koşullarda hayatta kalabileceği üzerine destansı hikâyeler duymuşuzdur. Fakat insanı bilinen gezegende deniz seviyesinden birkaç kilometre yukarısı ya da aşağısı dışında bir yere koyarsanız, birkaç dakikada yok olur. İnsan bedeni, evrenin neresinde olursa olsun, her ne kadar güçlü ve bütün zorlukların üstesinden gelebilir gibi görünse de sinir bozucu şekilde hassastır. 

Tipik bir insanın hayatta kalabileceği koşullar, yani “Ne kadar süre havasız, susuz ve aç kalabiliriz?” gibi soruların cevapları “üç koşul” kuralıyla hali hazırda bellidir (sırayla ortalama üç dakika, üç gün ve üç hafta şeklinde). Diğer koşullar daha spekülatiftir; çünkü insanlar bu sınırları nadiren test edebilmişlerdir. Örneğin ölmeden ne kadar uyanık kalabilirsiniz? Ne kadar yükseklikte nefesiniz kesilir? Vücudunuz parçalara ayrılmadan ne kadar hıza dayanabilir? Onlarca yıllık deneyler -kimi bilinçli kimi de tesadüf eseri- gerçek anlamda insanın sınırlarını öğrenmemizi sağladı.

Ne kadar süre uyanık kalabiliriz? 


Hava kuvvetleri pilotlarının üç ya da dört günlük uykusuzluktan sonra çılgına dönüp uykuya dalarak uçakları düşürdükleri bilinir. Gönüllü olarak en uzun süre uykusuz kalabilen insan ise 17 yaşındaki Randy Gardner oldu. 1965’te bir lise bilim fuarı için tam olarak 264 saat (yaklaşık 11 gün) uykuya dalmadan kaldı. 11. günde uykuya dalmadan önce adeta gözleri açık bir bitkiye dönmüştü. 

Fakat hangi noktada ölebilirdi? 

Gazeteler, Temmuz ayında 26 yaşındaki Çinli bir adamın 11 gün boyunca Avrupa Kupası’ndaki bütün oyunları izlemek için uykusuz kaldıktan sonra öldüğünü yazdı. Ama o, bu süre zarfında sürekli alkol alıp sigara içiyordu, dolayısıyla sadece uykusuz kaldığı için öldüğünü söylemek zor. Hiçbir insan sadece ve sadece uykusuzluktan ölmedi; bilim adamları da ahlaki bir deney olmadığı için laboratuar ortamında insanların uykusuzluktan ölme noktasını ölçemediler. Ama bunu fareler üzerinde denediler. 1999 yılında Chicago Üniversitesi’ndeki uyku araştırmacıları fareleri içi su dolu yuvarlak bir kaba koydular ve farelerin beyin dalgalarını bir bilgisayar programı yardımıyla kaydederek uykunun ilk belirtilerini yakalamaya çalıştılar. Fareler uykuya dalacakken, daire şeklinde olan kap dönmeye başlıyor, onların kabın kenarlarına çarpmasını sağlıyor ve onları suya düşmekle korkutuyordu. Fareler bu acınası halde iki hafta yaşayabildiler. Bu kemirgenlerin, yok olmadan önce, hiper-metabolizma belirtileri gösterdikleri, yani hiç hareket etmeden dahi çok hızlı kalori yakmaya başladıkları gözlendi. Hiper-metabolizma ise tamamen uykusuzlukla alakalı. 

Ne kadar radyasyon insanı öldürür? 


Radyasyon uzun vadeli tehlikelidir; çünkü DNA’da mutasyona yol açar, genetik kodlamayı hücrelerin kanserli bir şekilde yeniden üremesi şeklinde değiştirir. Peki, ne kadar radyasyon yavaş değil ani bir ölüme yol açar? Rensselaer Politeknik Üniversitesi Nükleer Mühendisi ve Radyasyon Güvenlik Uzmanı Peter Caracappa’ya göre, 5 ve 6 Sieverts (Sv) sadece birkaç dakika içinde daha önce birleşik olan bütün hücreleri parçalara ayırabiliyor: “Vücut sürekli hücreleri yenilediği için, radyasyonu kümülatif olarak alma süresi uzadıkça bu oran artacaktır.” 

Bir karşılaştırma yapmak gerekirse, geçen Mart ayında Japon-ya’da nükleer felaket sonrası Fuku-shima’da çalışan işçiler saatte 0.4-1 Sv arasında bir radyasyona maruz kaldılar. Kısa vadede yaşıyor olsalar da bilim adamları kansere yakalanma risklerinin arttığını söyledi. 
Caracappa’ya göre, bir insan nükleer felaketleri ya da süpernovaları yaşamasa da, dünyada doğal bir şekilde (topraktaki uranyumdan, kozmik ışınlardan, tıbbi araçlardan) aldığımız radyasyon kansere yakalanma ihtimalimizi her yıl yüzde 0.025 arttırıyor. Bu insan hayatının sınırları için oldukça önemli bir oran. Caracappa, “Ortalama bir insan (…) 4000 yıldır her yıl artan bir ortalamada radyasyona maruz kalıyor; diğer etkilerin olmadığı bir ortamda, tamamen radyasyon kaynaklı kanserin artması söz konusu” diyor. Kısacası, nihayetinde tüm diğer hastalıkların üstesinden gelsek ve yaşlanmayı ortadan kaldıracak genetik geçişliliği sağlayabilsek bile 4000 yıl öncesinde olduğu gibi yaşamamız mümkün olmayacak.

İnsan vücudu parçalanmadan ne kadar hıza dayanabilir? 



Kaburga kemiği kalbimizi sıkı bir yumruktan korur; fakat bu pek de dayanıklı olmayan güvenceyi teknoloji çoktan kırıp geçmeyi mümkün kıldı (silahla örneğin). Peki, organlarımız ne kadar hıza ve baskıya dayanabilir? 

NASA ve askeri araştırmacılar bu soruyu yanıtlamak için bazı adımlar attılar (bir astronotun kalkış esnasında hızdan parçalanmasını kimse istemez). Yanal parçalanma -sarsıntıdan kaynaklı- uygulanan gücün asimetrisinden kaynaklanabilir. Popular Science dergisinde yakın zamanda yayınlandığı gibi, 14 Gs yanal hıza maruz kalmak vücuttaki organların yer değiştirmesine sebep olabiliyor. Düşey hız ise, bütün kanı ayaklara topluyor. 4 ila 8 arası Gs sizi tamamen kilitliyor. (1 G hız normal yerçekimi kuvvetine eşit oysa 14 Gs hız bir gezegeni 14 kat aşağı çekebilir.) Yukarıdan ya da aşağıdan uygulanan kuvvet vücuda en çok etki edenler; çünkü kafayı ve kalbi aynı anda vurabiliyor. 1940 ve 50’lerde insan eliyle yapılan askeri deneylerde bir roket Edwards Hava Kuvvetlerinden kalkıp ve aynı yere iniş yaparken 45 Gs kuvvetiyle yavaşlayıp -diğer bir deyişle 45 Dünya büyüklüğünde yerçekimi kuvvetine eşit bir kuvvetle yavaşlayıp- bunu konuşabilecek kadar yaşayabileceğimizi gösterdi. Bu orana göre saatte 630 mil/saatten 0 mil/saate yavaşlamak parçalara dönüşmemiz için yeterli. Araştırmacılara göre 50 Gs hızıyla insan adeta bir poşete dönüşebiliyor. 

Ne ölçüde hava değişimine dayanabiliriz?

Hava değişimlerine, iklim değişimlerine, sıcaklığa ve oksijen basıncına dayanıklılık kişiden kişiye değişiyor. Hayatta kalabilme ihtimali hava değişiminin ne kadar sürede yaşandığıyla da oldukça alakalı; çünkü vücut bu hava değişimine ne kadar uzun sürede geçtiyse o kadar alışarak ve oksijen tüketimini ayarlayarak uyum sağlayabiliyor. Fakat yine de hava değişimi ve insanın ne kadar hızda bu değişime ayak uyduramayacağı üzerine kırılma noktaları tespit edilebilir. 

Birçok insan 10 dakikalık yüksek nem ve 140 Fahrenheit (60 Co) sıcaklıkta hipertemi aşamasına geliyor. Soğuktan ölmenin ise limitini belirlemek daha zor. İnsan vücudu, sıcaklığı 21 Co‘ye düşünce iflas ediyor; fakat vücut ısısının bu sıcaklığa düşmesi o insanın soğuğa ne kadar dayanıklı olmasıyla ve hibernasyona ne kadar sürede geçmesiyle da alakalı. 

İnsan yaşamının sınırları, değişimlerin uzun vadeli yaşanmasıyla artabilir. NASA’nın 1958 tarihli raporuna göre insanlar 4 ila 35 Co arasında yaşayabiliyor. Elbette bu 35 Co sıcaklık yüzde 50 nem oranından fazla değilse. Daha sıcak havada yaşama şansı nem azaldıkça artıyor; zira nem olmadığı zaman insan vücudu terleyerek kendini serin tutabiliyor. 

Bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz, astronotların kasklarını çıkardığında aniden gerçekleşen ölüm bir gerçek. Atmosfer basıncında hava yüzde 21 oksijen içerir. Bu oran yüzde 11’e düşerse anoksiden ölürüz. Fazla oksijen de ciğerlerde iltihaplanmaya yol açarak birkaç gün içinde ölüme yol açar. 

Havadaki basınç yüzde 57’nin altına indiğinde ölürüz (yani yaklaşık 4572 metrede). Fakat dağcılar daha fazlasına dayanabilir; çünkü ciğerleri zamanla alçak basınca daha dayanıklı hale gelmiştir. Yine de 7925 metreden yüksek bir yerde oksijen tüpü olmadan kimsenin hayatta kalması mümkün değildir.

Hazırlayan: Yaşamın Kökeni (Yeditepe Üniversitesi Biyoloji Ana Bilim dalı)

Kaynak: “What Are the Limits of Human Survival?”, http://www.lifeslittlemysteries.com/2757-limits-human-survival.html

(http://www.facebook.com/photo.php?fbid=413137928751189&set=a.351347111596938.79578.334754999922816&type=1 kaynağından alınmıştır)

Wednesday, September 19, 2012

İTALYA'DA MAĞARA RESTORANT

Polignano a Mare, güney İtalya'da bulunan Bari şehrine bağlı Polignano kasabasında bulunan bir tatil beldesi. Bu beldede bulunan Hotel Ristorante Grotta Palazzese ise otelin bulunduğu tepenin altındaki kireçtaşı mağarasında açılan restorantı ile ün yapmış bulunuyor. Denize karşı İtalyan mutfağının değişik lezzetleriyle tanışmak isteyenler için farklı bir deneyim sunan bu mağara restorantın sadece yaz aylarında açık olduğunu ise ziyaretçilere hatırlatmak gerekiyor...

Monday, September 3, 2012

AMBER NEDİR?

"Physeter macrocephalus", yani diğer adı ile sperm balinaları kendi türlerinin en büyükleridir. Bu devasa deniz memelilerinin yiyecekleri içine karışabilecek sert ve keskin nesneler kendi sindirim sistemleri tarafından oluşturulan bu balmumu benzeri salgı ile tehlikesizce sindirilmiş olur. Sindirim sistemi tarafından sürekli üretilen bu ilginç madde görevini tamamladığında kusma yolu ile dışarı atılır. İşte bu dışarı atılma sonrasında deniz suyu ile temasa geçen bu salgının kokusu değişime uğrar ve parfüm sanayiinin çok aradığı ve eskilerin "misk-i amber" dedikleri çok güzel kokulu ve çok değerli bir maddeye dönüşür.

Sunday, September 2, 2012

TAŞLAŞMIŞ YAĞMUR ORMANLARI

Amerika Birleşik Devletleri sınırları içinde yer alan Arizona eyaletinin Kuzeydoğusunda bulunan ve Apache County ve Navajo County adlı bölgeler arasında yer alan "Petrified Forest National Park " (Taşlaşmış Orman Milli Parkı", yaklaşık 48 x 19 Km.lik bir alanı kaplayan ve hemen hemen 225 milyon yıl önce nemli ve sub-tropik bir iklimin hüküm sürdüğü bu bölgede var olan bu ormanlar, 60 milyon yıl önce tektonik yer hareketleri sonucu yerkabuğunun yükselmesi ile (Colarado Platosu ile beraber) deniz seviyesinden 3.000 m. kadar yükselmiş ve bundan kaynaklanan iklim değişiminin etkisi ile hızla taşlaşan ve kristalleşen ağaçlardan geriye ise bu ilginç görüntüler kalmış...

Thursday, August 9, 2012

DÜNYANIN EN İLGİNÇ DENİZ KALELERİ

Savunma ve güvenlik, tarih boyunca insanlığın üzerinde çokça kafa yormak zorunda kaldığı bir konu. Çağlar boyunca devam edip gelen savaşlar nedeni ile, olası bir saldırının nereden ve ne şekilde geleceğini isabetli bir şekilde tahmin edilerek buna göre gerekli tedbirleri alabilmek zorunluluğu, çoğu zaman işte böyle ilginç yapıların ortaya çıkmasını sağlamış...





Tuesday, July 10, 2012

2 MİLYON DOLARLIK GÖKTAŞI

2000 yılında Çin'in Fukang şehri yakınlarındaki dağlar civarına düşen 1003 Kg. ağırlığındaki bu meteor taşından aldığı 20 Kg.lık bir parçayı Amerikalılara satan Çinli bir tüccar sayesinde dünyanın haberdar olduğu bu ilginç meteor taşı, bu sözkonusu parçanın 2005 yılında ABD'de de düzenlenen Tucson Mücevher ve Değerli Taşlar Fuarında sergilenmesi ile daha da bir ün kazandı.


2008 yılında ismi belirtilmeyen bir koleksiyoner tarafından Arizon Üniversitesine emanet edilen bu meteora ait 31 Kg.lık parçaya 2 milyon Dolar değer biçilyor. Parlak camsı özellikteki yeşilli, sarımsı, kahverengimsi, siyah renkleri ve şeffaf ve yarı-şeffaf magmatik olivin kristallerinden oluşan yapısı ile olağanüstü güzelliğe sahip bulunan bu meteorite ait görüntüler ise insanı gerçekten büyülüyor.  

Saturday, July 7, 2012

Avrupa'nın en uzun köprüsü

İnşasına Şubat 1995 yılında başlanan ve 29 Mart 1998'de hizmete açılan Vasco da Gama köprüsü, Portekiz'in başkenti Lizbon'un şehir trafiğini rahatlatmak üzere Tagus nehri üzerine inşa edilmiş bir köprü. 17,2 Km. uzunluğu ile de Avrupa'nın en uzun köprüsü ünvanını elinde bulunduruyor.

Saatte 250 Km. hızla esen rüzgârlara dayanacak şekilde tasarlanıp inşa edilmiş bu 6 şeritli köprüde, hız sınırı saatte 60 ilâ 120 Km. arasında değişiyor. Rüzgârlı, yağışlı ve sisli günlerde ise hız 90 Km/saat ile sınırlandırılıyor.

Köprü, 1755 yılında, Richter ölçeğine göre 8,7 olarak tahmin edilen Lizbon depremi dikkate alınarak tasarlanmış ve bu amaçla çapı 2.2 m. olan derin temel kazıkları 95 m. derinliğe kadar indirilmiştir. Köprünün uzunluğu nedeni ile, inşaa sırasında yerkürenin eğimi de dikkate alınmak durumunda kalınmış ve her iki uçta da 80'er cm.lik bir sapmanın öüne geçmek için gerekli tedbirler alınmıştır.   

Sunday, July 1, 2012

DÜNYANIN SAKLI CENNETLERİ

Vágar, Kuzey denizinde Danimarka'ya bağlı 18 adadan oluşan Faroe takımadaları gurubunun kuzey-batısında yer alan, 178 km² büyüklüğe sahip adalarından biridir. Turistik açıdan, Faroe takımadaları içinde doğal güzellikleri ile en çok ziyaret edilen bir adadır. Ayrıca, Faroe takımadalarının tek havaalanı da Vágar adasında bulunan ve II. Dünya savaşında İngilizlerce yapılmış olan havaalanıdır. Bu adanın diğer bir özelliği de  dünyanın sayılı kuş cennetlerinden birine sahip olmasıdır. Yaz turizmini tercih edenler açısından görülmesi gereken emsalsiz güzelliklerle dolu bu adalara ait görüntüler bile insana özlediği huzuru vermeye yetiyor...

Friday, June 29, 2012

JETOVATOR: UÇAN SU BİSİKLETİ

Teknolojinin sağladığı olanaklar insanlar için yeni aktivitelere kapı aralamaya devam ediyor. Bunlardan biri de su gücünü geri tepme yolu ile kullanarak insanlara uçma zevkini tattıran Jetovator adlı bir eğlence aracı. Su içine salınan iki hortumla sürekli bir su beslemesine olanak sağlayarak kesintisiz bir geri tepme yaratan bu düzenek, sadece su sporlarına meraklı insanlar için değil, tehlikesizce uçma zevkini tatmak isteyen insanlar için de eğlenceli fırsatlar sunuyor. 10 m. yüksekliğe kadar çıkabilen bu düzenek, günümüzün en gözde eğlenceli spor aktivitelerinden biri olmaya aday görünüyor.

Thursday, June 28, 2012

OLYMPUS MONS: GÜNEŞ SİSTEMİNİN EN YÜKSEK DAĞI

Latince Olympus Mons (Olimpos Dağı) adı verilen ve Mars gezegeninde bulunan bu volkanik dağ, yaklaşık 22 bin metrelik yüksekliği ile Güneş sistemimiz içinde yer alan gezegenler arasında en yüksek irtifaya sahip bulunan dağ olarak biliniyor. Astronomlarca ilk kez 19. yüzyılda farkedilen bu dağ Everest'in hemen hemen üç katı bir yüksekliğe sahip.

Ortalama 600 Km.lik bir çapa sahip olan bu sönmüş yanardağın yamaçları oldukça dik bir şekilde Mars yüzeyi ile buluşmakta ve bu durum; yer yer 8 Km. yi bulan uçurumların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Saturday, June 23, 2012

İLLÜZYONLAR DÜNYASI: ANAMORFİK GRAFİTİ

Eski Yunanca'da;"geri ya da yeniden" anlamına gelen "ana" ve "şekil veya form" anlamına gelen "morphe" kelimelerinden türetilmiş bir kelime olan "anamorphosis", çarpıtılımış perspektif projeksiyon ya da çarpıtılmış bir perspektif görüntünün belirli bir noktada yeniden elde edilmesini sağlayan projeksiyon sistemlerini tanımlayan bir kelime olarak kullanılıyor. 


Belirlenmiş bir noktadan resmedilmiş objeye bakıldığında, objenin üç boyutlu bir görüntü halinde ortaya çıktığı bu grafik çalışmalara ise "anamorfik grafiti" adı veriliyor. İç ve dış yaşam alanlarına uygulandığında oldukça çarpıcı ve şaşırtıcı sonuçlar veren bu çalışmalardan, önde gelen anamorfik graffiti sanatçısı Felice Varini'ye ait çalışmalardan örnekler ise şunlar:












Sunday, June 10, 2012

HAVAYOLU TAŞIMACILIĞINDA YENİ BİR YAKLAŞIM

Havayolu taşımacılığında alabildiğine bir rekabet ortamının süregeldiği bir gerçek. Konfor-fiyat dengesini optimum seviyede tutmaya çalışan havayolu firmalarının aksine, Singapur Havayolları, uzun mesafeli uçuşlar için, özel kabin sistemli yolcu odalarını hizmete koyarak, hava yolu yolculuğunda yeni bir dönem açtı.

Thursday, May 31, 2012

GÖKYÜZÜ ŞEHİRLERİ

'Megatropolis' projesi, geleceğin mega gelişmiş şehirleri için bir vizyon oluşturması amacı ile başlatılmış bir proje. Bu proje için davet edilen kimi mimarlık şirketleri ve sanatçılar, şehrin günlük stres, gürültü ve kirliliğinden insanların kaçabileceği, Lotus çiçeğinden esinlenerek düşünülmüş bir gökyüzü şehri kurmak konusunda çalışmalar yapıyorlar.

Bulgaristan doğumlu ve halen Londra'da yaşamakta olan Bulgar mimar Tsvetan Toshkov tarafından ‘City in the Sky’ adı ile duyurulan bu projeye dair fantastik görüntüler ise aşağıda:

ÇİN'İN KOLZA TARLALARINDAN BAHAR MANZARALARI

Kolza, özellikle hayvan yemi olarak kullanılan, yağlı tohumları ile ünlü bir bitki türü. Kanola ise Kolza'nın ıslahı sonucu elde edilmiş ve asit oranı düşürümlüş bir türü. Bu çeşit ilk önce Kanada'da geliştirilmesinden dolayı ona İngilizce "Canadian Oil Low Acid" (düşük asitli Kanada yağı) sözcüklerinden türeme, "kanola" adı verilmiş.

Şimdilerde, biyolojik yakıt üretiminde kullanılmaya başlanan kanola bitkisi, bugün Çin'de de yaygın şekilde yetiştirilmekte ve bu sayede de kolzalar çiçeklendiğinde, ortaya da aşağıdaki gibi muhteşem görüntüler ortaya çıkmakta...

Tuesday, May 29, 2012

DÜNYANIN EN YÜKSEK HEYKELLERİ

Heykeller, insan, hayvan ya da yapımcısının kendi hayal gücüne bağlı olarak ortaya koyduğu kimi üç boyutlu fantastik anıtlar ya da eserler olarak tanımlanabilir. Dünyanın hemen her noktasında rastlanan irili ufaklı bu eserlerden boyutları itibarı ile öne çıkan, daha doğrusu; gerek boyutları ve gerekse simgeledikleri nesneler ve temsil ettikleri düşünceler ile öne çıkan ve dünyaca tanınan bu eserlerden derlenmiş bir albüm, zannederiz ilginizi çekecektir.

Monday, May 28, 2012

RÜYA GİBİ BİR PLAJ: IPANEMA

İpanema, Brezilya'nın Rio de Janeiro şehrinin güney bölgesinde yer alan ve emsalsiz güzellikteki plajları ile tanınan bir bölge. Ancak, İpanema'nın asıl ününü plajlarının güzelliğinden çok, Antonio Carlos Jobim ve Vinicius de Moraes tarafından "bossa nova" tarzında yapılan "Garota de Ipanema" (İpanemalı Kız) adlı şarkısı ile kazandığını söylemeliyiz.

Kumsalın batı ucunda yer alan "Dois Irmaos" (İki Kardeş) tepeleri de bu plajın güzelliğine ayrı bir güzellik katıyor.

Thursday, May 24, 2012

İZLANDA'NIN RENKLİ DAĞLARI

İzlanda, gerçekten çok ilginç jeolojik oluşumları bünyesinde barındıran bir ülke. Bu anlamda, Landmannalaugar Milli Parkı da İzlanda'nın güneyinde, Hekla volkanına yakın dağlık bölgede yer alan bir turizm ve doğa yürüyüşü merkezi. Sıradışı bir jeolojik yapıya sahip olan bu bölgedeki dağlar, pembe, yeşil, mavi, kırmızı, sarı ve kahverengi gibi çok geniş bir renk spektruma sahip bir riyolit dağ grubu. Riyolit dağ yapıları ise magmatik ve volkanik kaya yapıları arasında bulunan silisce zengin kompozisyonlardan oluşan dağlardır.

Wednesday, May 23, 2012

NISSAN'DAN ARAÇ TAŞIMADA ÇEVRECİ GEMİ

Nissan fiması, ürettiği araçları Japonya sahillerinde bir noktadan diğerine taşımak için şimdi aydınlatma elemanı olarak LED lambalar kullanan ve dizel motorunun kontrol ünitelerinin enerjisini fotovoltaik güneş panellerinden alan "Nichioh Maru" adlı bu gemi, bilinen adı ile Ro-Ro taşımacılığına yeni ve çevreci bir yaklaşım getiriyor.

Güverteye monte edilen ve 1.5 futbol sahası büyüklüğüne sahip toplam 281 güneş paneli sayesinde, aydınlatma için ayrı bir jeneratör kullanmak zorunda kalmadıklarını ve bu sayede CO2 emisyonunu önemli ölçüde düşürdüklerini söyleyen RoRo taşımacılık şirketi Nitto Kauin Corporation'ın başkanı Tomohiko Uchiyama, 1380 taşıt kapasiteli bu geminin Oppama, Yokohama, Kobe ve daha güneyde bulunan Kyushu adasına kadar haftada iki kez sefer yapabildiğini ve 1.800 km. yol katedebildiğini söylüyor.

VATOZLARIN ŞAŞIRTICI GÖÇÜ

"Munkiana Devil Rays" adı ile gruplanan ve orta Amerika sahillerinde sıkça rastlanan bir vatoz balığı cinsinin şaşırtıcı göçü, bir tesadüf sonucu ortaya çıkarıldı. Özel bir uçakla Meksika'nın Baja Californian Sur körfezi üzerinden geçen Alman doğa ve vahşi yaşam fotoğrafçısı Florian Schulz'un bu yolculuğu esnasında uçaktan farkettiği bu toplu göç olayı ilk defa fotoğraflanmış ve aynı fotoğrafçı tarafından takip edilerek bu vatozların yılda iki defa bu göçü yaptıkları anlaşılmıştır.

Monday, May 21, 2012

DÜNYANIN EN EGZANTRİK BUTİK OTELİ

Singapur'da, 1920'li yıllarda inşa edilmiş bir okul binasının otele dönüştürülmesi ile ortaya çıkan Wanderlust Hotel, tamamen deneysel amaçlarla ortaya konmuş ve dört farklı tematik konseptiyle butik oteller arasında öne çıkmış çok ilginç bir butik otel.

Dört farklı tematik konseptte düzenlenmiş 29 odalı bu otelin her katının tasarımı, dünyaca tanınmış dört ayrı dizayn ajansı arasında şu şekilde paylaştırılmış.

Wednesday, May 16, 2012

DÜNYANIN EN MUHTEŞEM DENİZ KAYALIKLARI

Milyonlarca yıl boyunca çeşitli jeolojik etmenlerin etkisi ile şekilden şekile girmiş yeryüzünde, bu değişim ve oluşumlardan dünya denizlerinin kıyıları da ayrı kalmamış, yeryüzünün diğer her noktasında olduğu gibi buraları da, bu ilginç şekillenmelerden kendi payına düşeni fazlası ile almış görünüyor.

Monday, May 14, 2012

2.500 YILLIK BİLİNMEYEN BİR DİL KEŞFEDİLDİ

Diyarbakır il sınırları içinde bulunan Ziyaret Tepe arkeolojik kazı alanından iki yıl önce çıkarılan kil tabletteki yazının 2.500 yıl önceye dayanan unutulmuş bir dil olduğu bulundu. Tablet aynı zamanda Asur İmparatorluğu’nun doğu bölgesine ait bilinen ilk tarihi veri.

Tuesday, May 8, 2012

BİLİM-KURGU ROMANLARINDAKİ GİBİ: DENİZALTI OTELİ

Singapur kökenli "Deep Ocean Technolgy Pty." firması, "THE WATER DISCUS UNDERWATER HOTEL" adlı otel kompleksi projesini dünyaya tanıttı. Biri su altında, diğeri su yüzeyinin üzerinde olacak şekilde iki diskten ve bunları birbirlerine bağlayan tüp şeklindeki üç ayak/geçitten oluşacak bu ilginç yapı, yüksek güvenlik standartları gözetilerek tasarlanmış durumda.

Deniz tabanına üç adet ayakla sabitlenecek bu otelin deniz yüzeyinde kalan bölümü ise askıda kalacak. Her türlü hava koşulunda ayakta kalabilecek şekilde dizayn edildiği belirtilen bu otelin su altında kalan diskinin dış yüzeyi, herhangi bir tehlike anında derhal kapanacak şekilde planmış ve sualtı bölümünün dizaynı ise herha.   ngi bir klostrofobik (kapalı alan korkusu) duyguya meydan vermeyecek şekilde dizay edilmiş...
.
Toplam 2.000 m2 olarak planlanan bu otel kompleksi, ilave modüllerle büyütülebiliyor. Ayrıca, bu kompleksin, istenildiği takdirde dünyanın herhangi bir yerine taşınması ve yer değiştirmesi de mümkün. Bu arada, bu proje ile Dubai'nin ilgilendiğini de not edelim.

Saturday, May 5, 2012

DINOFLAGELLATE: IŞILDAYAN PLANKTONLAR

Yeryüzünde yaşayan canlıların kimileri "bioluminescent" özelliğine, yani "ışık yayma" ya da "ışıldama" özelliğine sahipler. "Dinoflagellate" adı verilen bu tek hücreli su planktonları da bu özelliğe sahip bir canlı türlerinden biri.

Biyoluminesensler, enerjiyi kimyasal yolla ışığa dönüştürebilen canlılardır. Bu planktonlar, bünyelerinde bulunan lusiferaz enzimini lusiferin adlı ışık yayan moleküllere dönüştürerek bulundukları ortamda ışımaya başlarlar. Bu kimyasal reaksiyon ise genelde hücre duvarında duyumsanan bir basınç nedeni ile ortaya çıkan bir reaksiyondur. Sadece denizlerde değil tatlı sularda da yaşayabilen bu planktonların ışıması ile Bahamalar ve Malezya sahillerinde ortaya çıkan görüntüler ise gerçekten çok ilginç...

KRALIN KÜÇÜK PATİKASI

İspanya'nın güneydeki eyaleti Andalucia'da bulunan ve 1901 yılında üzerine bir hidroelektrik santrali yapılmasına karar verilen Gaitanejo şelalesine ulaşabilmek ve gidiş-geliş için bir yaya yolu oluşturulması gerekli olunca, yalçın kayalıklardan geçecek bir patika yapılmasına karar verildi. 4 yıl süren patika inşaatının ardından 1921 yılında Conde del Guadalhorce barajının inşaatı tamamlandı. Barajın açılış merasimi için gelen o günün İspanya Kralı XIII. Alfonso bu patikayı kullandı ve bundan dolayı da bu patika, El Caminito del Rey, ya da daha çok kullanılan adı ile "Camino del Rey", yani "Kralın küçük patikası" olarak anılmaya başlandı.

Wednesday, May 2, 2012

DEV BİR SEKOYA AĞACINDA YAŞAM

National Geographic Society'nin projesinin bir parçası olarak, "UC Berkeley's Whitaker Forest"tin en büyüğü olan "Odin" adlı dev sekoya ağacına tırmanan Peter T. Oboyski ve biolog Jim Campbell Spickler, fotoğrafçılar David Liitschwager ve Anand Varma eşliğinde, 2011'in Ağutos ayında iki dev Sekoya ağacına tırmandılar. Projenin amacı, Sekoya ağaçlarında (Sequoiadendron giganteum) yaşayan organizmalar hakkında bilgi toplamaktı. (Resimleri büyük görmek için üzerine tıklayınız...)

Sunday, April 29, 2012

Maharaja Express

Trenle seyahat etmek, özellikle Hindistan için şüphesiz en çok tercih edilen bir seyahat şekli. Coğrafi ve tarihi bakımdan görülecek bir çok güzelliğe sahip olan Hindistan'da, belki de bu gelenekten esinlenilerek ve hazır bir altyapıdan istifade ile yeni bir turistik aktivasyona başlandı.

2010 yılında turistik amaçla sefere konan Maharaja Express, Hindistan demiryolları işletmesinin en lüks treni. Beş yıldızlı bir otelin bütün olanaklarına sahip olacak şekilde ve Hint kültürünün temel özelliklerini yansıtacak şekilde dizayn edilmiş olan bu tren, kendi türünde, dünyanın en iyisi olarak kabul ediliyor. Sekiz günlük bir tur programı çerçevesinde Hindistan'ın en meşhur turistik yerlerini gezdiren bu trende, bir suit dairenin günlük maliyeti 2.500 Dolar ve diğer lüks vagonlardaki geceleme maliyeti ise kişi başına ortalama 800 Dolar civarında...

Thursday, April 26, 2012

RESİMDE TEMSİLİ GERÇEKÇİLİK VE EVGENY LUSHPIN

1966 yılında Moskova'da doğan ve MGPU (Moscow City Teacher Training University) ve Moskova Güzel Sanatlar Akademisi'ni bitiren Rus ressam Evgeny Lushpin, resim sanatında "representationalism" yani "temsili gerçekçilik" olarak bilinen akımın günümüzde önde gelen temsilcilerinden biri.

COUNTY SLIGO

İrlanda, nefes kesici doğal güzellikleri, yemyeşil çayırlarla kaplı ovalarına serpiştirilmiş küçük, sakin ve özgün mimarisini koruyan tarihi kasabaları ile sakin ve doğa ile iç içe bir tatil geçirmek isteyenlere güzel fırsatlar sunan bir ülke.

İrlanda'nın batı sahillerinde yer alan Sligo bölgesi de bu saydığımız özelliklere en çok uyan yerlerden biri. Özellikle bu bölgede bulunan ve Darty dağ silsilesinin bir parçası olan ve buzul çağından arta kalan 526 m. yüksekliğe sahip Ben Bulben adlı büyük jeolojik kaya oluşumu, bölgenin en çok ziyaretçi çeken yerlerinden biri. "Ben Bulben" adı ise eski Celtic dilinde "çene şeklindeki tepe" anlamına geliyor.  Bu tepe çevresinde bolca rastlanan, antik çağlardan kalma (megalitik) mezar taşları ise bölgeyi turistik açıdan daha da çekici kılıyor.

Wednesday, April 25, 2012

GÖKYÜZÜNDE YÜZME HAVUZU

Hotel Marina by Sands, Amerika'nın bütün dünyada yaptığı casino yatırımları ile ünlü, merkezi Nevada'da bulunan Las Vegas Sands Corp. şirketinin Singapur'da gerçekleştirdiği ve 8 milyar dolara mal olan dev otellerinden biri.

120.000 mlik sergi ve kongre merkezi, 74.000 mlik alışveriş merkezi, bir müze, iki büyük tiyatro salonu, yedi adet tanınmış restoranları, buz pateni pisti, iki yüzer pavyonu ve 500 masalı, 1.600 slot makinesi ile  dünyanın en büyük kubbeli "casino"su olmaya hak kazanan bu otelin tam 2.561 odası var. 340 m.lik SkyPark'ta yer alan 150 m. uzunluğundaki 3.900 kişilik "Infinity" yüzme havuzu, 67 m. yüksekliğindeki üç kule uzerinde yer almakta ve kuzey kulesinden 67 m. dışarı taşmaktadır.

Resmi açılış 23 Haziran 2010 yılında  yapılan bu otelin mimari yapısı ve casinoları ile Singapur'un turizm gelirine önemli katkılarda bulunması bekleniyor.